Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaPortalliKayıt OlLatest imagesGaleriAramaGiriş yap

 

 "Öldükten sonra dirilme" ye inanmanın dünya hayatı

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Mevlana
Admin
Admin
Mevlana


Mesaj Sayısı : 177
Yaş : 38
Şehir : Uganda-Türk
Kayıt tarihi : 29/05/07

"Öldükten sonra dirilme" ye inanmanın dünya hayatı Empty
MesajKonu: "Öldükten sonra dirilme" ye inanmanın dünya hayatı   "Öldükten sonra dirilme" ye inanmanın dünya hayatı Icon_minitime06.09.07 16:02

"Öldükten sonra dirilme" ye inanmanın dünya hayatı yönünden faydaları nelerdir ?


Ahiret'e, öldükten sonra tekrar dirilip dünyada işlenen amellerden
hesaba çekileceğine, cennet ve cehenneme inanmanın bu dünya hayatında
pek çok tezâhürleri, fayda ve netîceleri vardır.

Ahirete imân
insan hayatının her safhasında, çocukluk, gençlik ve ihtiyarlık
devrelerinde, âile, cemiyet, millet ve devlet hayatında kendini
hissettirir, etkisi en küçük müesseseden en büyük müesselere kadar
uzanır...

Kardeşi vefat etmiş küçük bir çocuğa "kardeşin
cennete gitti. Orada kuşlar gibi her tarafa gidip eğleniyor" demek o
çocuğu ne derece tesellî eder açıktır.

Gençleri gençlik
hevesâtından ve taşkın davranışlardan engelleyen, dizginleyen en
tesirli mani de âhiret'e imân ve cehennem korkusudur.(1)

Kabristana
göç etmeye yaklaşmış, bir ayağı çukurda olan ihtiyarları hayata
bağlayan, onları bunalımlardan ve gençlik günlerindeki lezzetlerinin
ellerinden gitmesinden kaynaklanan üzüntülerinden kurtaracak tek
tesellî kaynağı, kabrin arkasında kendilerini bekleyen ebedî gençlik ve
saadete olan imânlarıdır.(2)

Hastaları,
sakatları, müşkil durumda kalmış, zulme marûz kalmış insanları gerçek
manâda tesellî edecek şey de, âhirette görecekleri ecir ve mükâfata
inanmalarıdır. Ölmek üzere olan bir hastayı tesellî edecek tek şey
âhirete imândır.

Aile efradını, dost ve arkadaşları, hısım ve
akrabayı birbirlerine daha sıkı bağlayıp kenetleyen şey, bu
beraberliklerinin âhiret hayatında da ebedî olarak devam edeceğine olan
inançtır. Ölen yakınlara, aramızdan ayrılan dost ve ahbaba karşı
duyulan hüzün ve hasretin tek tesellî kaynağı, ebedî âleme imân
etmektir.

İnsanı iyilikler yapmaya, cömertliğe, yardımlaşmaya
teşvîk eden, kötü huy ve davranışlardan uzaklaştıran en önemli âmil,
âhiret'e imândır.(3)

Başkalarının
hakkına riâyet etmek, kimsenin hakkını yememek, aldatmamak ancak
âhirete imân eden insanlarda kâmil manâda görülür. İnsanı dini, milleti
ve devleti uğrunda fedâkarlığa sevkeden, şehîd olmayı arzu ettiren
sebep, âhiret'e imândır.

İnsanın hayatına her yönüyle ufuk açan, geçmiş ve gelecekle irtibatını pekiştiren, hayatına hayat katan şey âhiret'e imândır.(4) Ahiret'e imânın ferde âileye, cemiyete, millete ve devlete kazandırdığı faydalar bu şekilde saymakla bitmeyecek kadar çoktur.

Ahireti
inkâr eden kimse ise, eğer içinde bulunduğu hayat şartları iyi değilse,
tam bir ümitsizlik ve karamsarlık içine düşer. Eğer hayat şartları
elverişli ise, bu sefer de hevâsına tabi olarak bir nevi hayvan
durumuna düşer.(5) Artık hevasının
peşinde koşan insandan ailesine, millet ve memleketine fayda sağlaması
beklenemez. Hatta böyleleri kendi beş paralık arzusunun tatmini için,
çoluk çocuğunu aç susuz, sefîl ve perişan bırakmaktan, yeri gelince
millet ve memleketini zor durumlara düşürmekten çekinmezler...

Ahireti
inkâr eden kimse, kendi nefsine de büyük zarar vermekte, inkârdan doğan
ümitsizlik ve karamsarlıkla, daha bu dünyada iken rûhunu bir nevi
cehenneme sokmaktadır.(6)

Kur'ân-ı
Kerîm'de pek çok âyetlerde âhiret'e imân'ın bu özelliklerine, fayda ve
tesîrlerine dikkat çekilmiştir. Bir çok yerde faziletli âmellere ve
ahlakı güzelleştirmeye yönelik teşvikte bulunulurken bu iman esasyla
irtibat kurulmuştur. Pek çok âyette, "Allah'tan ittikâ edin, sakının"(7)
dendikten sonra, "Biliniz ki, O'nun huzurunda toplanacaksınız" (Bakara,
203), "Biliniz ki, O'na kavuşacaksınız" (Bakara, 223) gibi ifâdelerle,
bu ittikâya vesîle olacak şeyin Allah huzurunda toplanma, Allah'a
kavuşma, yani âhiret'e imân olduğu dile getirilmiştir.(Cool
Keza, pek çok âyetlerde iyilikler emredildikten veya teşvik olunduktan
sonra, "eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız..." (Nisâ, 59; Nûr,
2) buyrularak, Allah'a ve âhiret günü'ne imân etmenin bu iyilikleri
yapmayı gerektirdiğine işaret edilmiştir.(9)

Yine,
Kur'ân-ı Kerîm'de, müslümanlar cihada davet edilirken, Allah yolunda
musibet ve belâlara, her türlü mihnet ve meşakkate karşı sabır telkîn
edilirken(10), sadaka vermeye teşvik edilirken(11),
cimrilik ve nefsin kötü arzularından men edilirken, faiz be benzeri
haksız yere para kazanmak metodları gibi kötü şeylerden, günah
işlemekten menedilirken(12), iyi amellere, iyilik yapmaya teşvik edililirken(13), dünya nimetlerinin geçiciliği anlatılırken(14), kâfirlerin elindeki dünyalıklara tamah edilmemesi gerektiği ifade edilirken(15)... hep bu haşre iman konusu dile getirilmiştir.

Pek
çok âyette ise, Ahiret'e inananların ve inanmayanların vasıfları dile
getirilerek âhiret'e imân etmenin insanı gerçek manâda insan yaptığına,
inanmamanın ise, insanlıktan uzaklaştırdığına dikkat çekilmiştir.

Kur'ân-ı
Kerîm'e göre âhiret'e imân eden kimse Allah'a kavuşmak, O'nun rızasını
elde etmek uğruna yeri geldiğinde canını dahi fedâ eder, ölümden korkmaz(16), âhireti huzur içinde olacağı gibi dünyada da huzur ve sükûn içindedir(17), Allah'ın âyetlerinden, hadîselerden ibret ve öğüt alır(18), nefsini dizginlemesini bilir(19), menfaatçi değildir(20)...

Ahireti inkâr eden kimse ise, nefsinin kötü arzularına tabi olmuş, çok günahkâr ve haddi aşan(21), hayatının bir gayesi olmadığını zanneden(22), dünyanın sadece geçici güzelliklerine aldanıp kalan, dünyâ hayatıyla gurur duyan, bu hayatı tercîh etmiş(23), kâinata ibret nazarıyla bakamayan(24), kibirli, kendini beğenmiş(25), riyakâr, iyiliği gösteriş için yapan, başa kakıp minnet eden(26), aldatıcı(27), merhametsiz(28), korkak(29)... kimselerdir.

Bütün
bunlar âhirete imân etmenin insan hayatı için ne kadar lüzumlu ve
faydalı olduğunu göstermektedir. Hatta bu inanç pek çok kâfirleri dahi,
mutlak küfürden meşkûk (şüpheli) bir küfre düşürmekle dünya hayatı
açısından onları rahatlatır, zayıf da olsa, bir ümit düşüncesiyle
yaşadıkları gibi, inançları olmadığı için de, dinin mükellefiyetine de
yanaşmazlar. Böylece İslâmiyet'in umumî bir rahmet olmasından onlar da
hisselerini alırlar...(30)

İşte,
âhiret'e imân etme arzusu insanda yaratılışı itibariyle olması, insanın
böyle bir hayata imân etmesi, dünya hayatı açısından da pek çok
faydaları beraberinde getirmesi sebebiyle pek çok kimse, âhiret'e
inanmayı aklen kabûl etmese de, bu faydaları düşünerek âhirete inanmak
istemişlerdir. Çiçeron bu hususta şöyle diyor: "Benim, rûhun
ebediyetine dair olan kanaatim bir hata bile olsa, bu hatamdan dolayı
memnûn ve bu kanaatimden dolayı mesûdum. Ve ben hayatta olduğum sürece
bu kanaatden beni hiç bir şey vazgeçiremeyecektir. Ve yine bu kanaattir
ki, benim ruhumun huzurunu ve hayattan hoşnudluğumu temîn ediyor"(31). Çiçeron bu sözleriyle âdeta şâirin şu beytini terennüm etmiştir:

Temennim gerçek olursa, ne güzel temennî olur!
Aksi halde, bu temennî sayesinde hoş bir şekilde bir müddet yaşar gideriz.(32)

Volter
de, âhiret hayatının öneminin büyük olduğunu, çünkü bu inancın cemiyet
için en faziletli, ahlakî esasları yerleştirmede temel unsûr olduğunu
söylemektedir. O'na göre eğer bu öldükden sonra dirilme ve hesap verme
fikri toplumdan kalkarsa iyi ameller için bir sebep bulamayız ve
böylece toplum hayatındaki düzen dağılıp gider.(33)

Ahiret'e
imân etmenin insan ve insanlık açısından taşıdığı önem ve sağladığı
faydalar gösteriyor ki, âhirete imân büyük bir hakikate dayanıyor.
"Çünkü, hayatımız açısından böylesine büyük bir önemli olan bir konu,
hayalî bir şey olamaz... Hayalî bir fikir hayatımızda böylesine büyük
bir yer tutabilir mi!? Acaba kâinatta hayalî, gerçek olmayan, gerçekle
bir alakası bulunmayan bir fikrin, gerçek hayatta böylesine önemli bir
yer tuttuğuna rastlanmış mıdır? Aslında hayatın tanzimi ve âdil hakiki
esaslar üzerine kurulması için âhirete şiddetli ihtiyaç duymamız,
aslında âhiretin, kâinâtın hakikatlerinin büyüklerinden birisi
olduğunun delilidir. Şöyle demekle mubalağa etmiş sayılmayız: Bu
gösterilen mantıkî deliller ilmî ve tahkikî bir seviyede bu varsayımın
hakikat olduğunu ispat ediyor.(34)

Hem
bazı şeyler çekirdek halinde iken biribiriyle karıştırılabilir, fakat
bu çekirdekler ağaç haline gelip, çiçek açıp meyve verdikten sonra
artık hakikat ortaya çıkar, karıştırılmaya, şek ve şüpheye mahal
kalmaz. İşte imân esasları ve ahirete imân da, böyle meyveler verdikten
sonra, artık onun aslı ve çekirdeği hakkında şüphe edilmez, kat'i bir
hakikat olduğu anlaşılır.

Burada şunu da ifâde edelim ki,
âhiret'in varlığına dâir deliller saydıklarımıza sınırlı değildir.
Kur'ân'da âhiret'in varlığıyla alakalı pek çok delil ve alametlere
işâret edilmiştir. Nursî, Kur'ân'da âhiretin varlığına dâir delillerden
bahsettikten sonra şöyle der: "Ahiret'e dâir delillerin geçen
delîllerle sınırlı olduğunu zannetme!.. Bilâkis, Kur'ân-ı Hakîm sayısız
emârelere işâret ediyor... Hadsiz hesapsız emârelere telvîhte
bulunuyor... Yine zannetme ki, âhireti ve haşri iktizâ eden Esmâ-i
Hüsnâ sadece Hakîm, Kerîm, Rahîm, Adil ve Hafîz'den ibârettir. Hayır!
Bilâkis kâinâtın tedbîrinde tecellî eden bütün Esmâ-i İlâhiyye âhireti
ve haşri iktizâ hatta istilzâm eder. Elhasıl, Haşir meselesi Hak
Subhaneh'in cemâl, celâl ve bütün esmâsının, enbiyâ, evliyâ ve
asfiyâ'nın kitâplarının icmâını tazammun eden Kur'ân-ı Mubîn'in, temiz,
safî, âlî rûhlu resûl ve nebîlerin ve küllî ve cüz'î bütün mevcudâtın
ittifâk sırrını taşıyan mahlukatın ekmeli Muhammed (s.a.v) 'in,
üzerinde ittifâk ettikleri bir meseledir".(35)

Nursî'ye
göre her şeyde Yaratıcısına ve Ahiret'e bakan iki cihet vardır: Bir
vechi Yaratıcısına bakar. Bu vecihte varlığına ve birliğine şehâdet ve
işâret eden pek çok diller vardır. Diğer vecih ise, gâye ve âhirete
bakar. Bu vecihte de âhiret âlemine ve âhiret gününe delâlet ve şehâdet
eden pek çok diller vardır. Meselâ, insan güzel san'at içindeki vücudu
ile, Yaratıcısı'nın varlığına ve birliğine delâlet ettiği gibi, sahip
olduğu kabiliyetlerinin tüm mahlukatın kabiliyetlerinden numuneler
taşıması, ebede uzanmış arzu ve isteklerine rağmen, sür'atle sona
ermeleri ile de, âhiret'e delâlet eder. Bazen de bu iki vecih birleşir:
Meselâ kâinâtta görünen olunan düzen, yaratılanlardaki güzellikler,
rahmet, adelet ve muhafaza; Hakîm, Kerîm, Rahîm, Adil, Hafîz olan
Yaratıcı'ya şehâdet ettiği gibi, âhiret'in hakkaniyetine, kıyamet'in
yakınlığına ve ebedî saadet'in gerçekleşeceğine de işâret hatta gözle
görme derecesinde isbat eder.(36)

Bütün
bu delîllerden sonra artık âhiretin vuku bulacağına dâir bir şüphe
kalmaz. Buna rağmen âhirete inanmayan kimseye söylenecek son söz şudur:
Ahiret'e inanmamız ve hazırlık yapmamız gereklidir. Eğer doğruysa,
kurtuluşa ereriz, inkâr edenler ise helâk olur. Eğer doğru (gerçek)
değilse, bu itikadın bize bir zararı yoktur. Sadece bazı dünya
lezzetlerinden mahrûm kalırız... Bir şair de bu husuta şöyle demiştir:

Müneccim ve tabîb, her ikisi de,

Ölüler diriltilmez diyorlar, ben de size derim ki,
Eğer sizin dediğiniz doğru olsa ben zarar etmem,
Ama benim dediğim doğru ise, siz zarardasınız! (37)

"Allah'a ve âhiret gününe... inansaydılar ne olurdu ki!" (Nisâ, 39).
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://mevlana-security.yetkin-forum.com
 
"Öldükten sonra dirilme" ye inanmanın dünya hayatı
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
-
Buraya geçin: