Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaPortalliKayıt OlLatest imagesGaleriAramaGiriş yap

 

 Kâlû-belâ ne demektir?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Mevlana
Admin
Admin
Mevlana


Mesaj Sayısı : 177
Yaş : 38
Şehir : Uganda-Türk
Kayıt tarihi : 29/05/07

Kâlû-belâ ne demektir? Empty
MesajKonu: Kâlû-belâ ne demektir?   Kâlû-belâ ne demektir? Icon_minitime06.09.07 16:07

Bu sözler,
Yaratanın yarattıklarıyla; hususiyle insanla olan mukâvelesine ait bir
kısım sözlerdir ki, bu mukâvelede: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?"
diye sorulur. Karşılığında da: "Evet, Rabbimizsin" cevabı alınır.

Bu meselenin iki yönü vardır:
1- Bu soru kime ve nasıl sorulmuştur?
2- Ne zaman sorulmuştur?

Birinci şık itibariyle, birkaç mülâhaza arz edilebilir.
1-
İnsan henüz hiçbir şey değilken "var olma" emrini alması ve onun da bu
emre, "evet" demesi ki; tekvînî mâhiyette bir soru ve cevap ve bir
mukâvele sayılır.

2- İnsan atomlar âleminde, hattâ bu âlemin
de ötesinde parçacıklardan ibâret iken, her şeyi bir kemâle doğru sevk
edip terbiyeye tâbi tutan Rabbülâlemîn, bu parçacıklara insan olma
şevkini duyurarak, o istikâmette onlardan bir söz ve mîsâk almasıdır
ki; bu da, her zerrenin kendi tâkatinin çok üstünde, Kaf dağından ağır
yükleri omuzlayarak, Rabbin "varetme" teklifine "evet" demesinden
ibâret sayılabilir.

Bu iki şekilde cereyan eden "soru ve
cevap" veya "teklif ve kabûl" söz ve beyânla değil gibidir. Buna
binâen, bir kısım tefsirciler bu mukâveleye, temsîli şekilde yapılmış
bir anlaşma nazariyle bakmışlardır. Yani, sanki öyle denilmiş, öyle
cevab verilmiş ve öyle hukûkî kıymeti hâiz bir sözleşme kabûl edilmiş;
yoksa, beyânla ve yazışma ile yapılmış bir akit değildir.

Aslında,
binbir çeşit hitab ve binbir çeşit cevap sahibi Rabbin, "hitab ve
cevab" indeksini nazara almadan böyle bir hükme varmak, yanlış bir
hükümdür. Yeri gelince ona da temas edeceğiz.

3. Bu türlü bir
ikrar isteği ve şehadette bulunma sözleşmesi, insanın kendini duyması
ve kendinin, kendinden başka bir şey olmadığını anlamasından ibâret,
bir nefis marifeti, bir "Nefsini bilen Rabbini bilir" hakîkatini
temsil; bir mâhiyet âyinesini seyre koyulma ve bu yolla şuûruna akseden
rengârenk hakîkatlerin petekleşmesine şahit olma ve bu şehâdeti ilân
etmektir. Ne var ki, bu îcâp ve kabûl; Bu söz verip söz alma, bu duyma
ve duyurma, çok açık ve hemen sezilecek gibi de değildir. Belki, çok
îkaz ve tenbihlerde duyulup hissedilebilecek şeylerdendir ki; irşâdın
ehemmiyeti de, bu noktadan ileri gelmektedir.

Bu sözleşme,
kudret ve irâdenin yazdığı muhteşem kitabın mânâsını anlama ve hâdisat
satırlarının sırlarını kavrama neticesinde, âdeta bir "icâb ve kabûl"
gibidir.

4. Bu sözleşme ve sözleşme içindeki suâl ve cevab,
cismâniyâta göre düşünülmemeli ve yine ona göre değerlendirilmemelidir.
Hak (C.C) bütün varlıklara, kendi mâhiyetlerine göre emirler verir ve
yine mahlûkatdan yükselen sesleri, sadâları dinler. anlar ve yerine
göre onları yerine getirir. Kelâmî ıstılahla ifade edecek olursak;
insan gibi ayrı ayrı dil ve lehçelerle merâmını ifade eden varlıkların
her dediğini anlayan Hz. Allah (C.C), aynı zamanda, öyle ayrı ayrı
lisan ve lehçelerle, onlara emirler verir, hakikatleri anlatır; insan
ve kâinatı şerh eder; yarattıklarından sözler alır, mîsâklar yapar ve
mukâvelelerde bulunur ki, lâfzî kelâm ve beyanla yapılan bunların hepsi
"kelâmı lâfzi cümlesindendir. Bir de, bize göre kelâm ve beyân olduğu
açık olmayan, hayvanlara olan ilhamdan meleklerin mazhar olduğu ilâhî
hitap tarzına kadar, Hakkın bir çeşit konuşması vardır ki, o da,
"Kelâmı nefsînin ayrı bir tezâhür ve tecellîsidir.

Allahın, bu
çeşit konuşması, insanın kalbine gelen esintilerden, melekler âlemine
kadar çok geniş bir dâirede cereyan ediyor olmasına rağmen, her
dâirenin "alma ve verme" keyfiyeti başka başka olduğu için, bu
dâirelerden herhangi birine gelen mesajı, ondan yükselen söz ve
ifadeyi, bir başka dâireye göre ne duymak, ne de tespit etmek mümkün
değildir.

Bu îtibarla, Cenabı Hakkın zerrelerle konuşması;
sistemlere emirler vermesi; terkipler, tahliller yapması, çok yüce
buudlarda cereyan edip durduğundan bizim küçük ölçücüklerimizle tespit
edilmesi mümkün olmayacaktır.

Allah (C.C) zerrelerle mukâvele
yapacak, moleküllerle mukâvele yapacak, hücrelerle mukâvele yapacak;
atomlar âleminde, anne karnında, çocukluk devresinde mukâvele yapacak,
fakat biz bunları, kendi ölçülerimiz içinde açık seçik olarak hiçbir
zaman tespit edemeyeceğiz.

Hele bu görüşme, insan ruhu ve o ruhta bir mekanizma olan vicdanla olmuşsa...

Binâenaleyh,
"elest" bezminde de ruhlar Rable mukâveleye çağrıldılar. Cismâniyet
berzâhı arada olmadığı için, her şeyi ayan beyan gördüler ve "evet"
diyerek böyle bir mukâveleye imza attılar. Ancak günümüzde çokça
bulunduğu gibi bir kısım kimseler, ruh kitabının vicdan bölümünü hiç
kurcalamadıkları için böyle bir imzaya ve mîsâka rastlamadılar.
Rastlamalarına da imkân yoktu; çünkü o âleme ne bir bakışları, ne de
araştırmaları olmamıştı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://mevlana-security.yetkin-forum.com
 
Kâlû-belâ ne demektir?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
-
Buraya geçin: